14 Aralık 2013 Cumartesi

Robotik ve Mimarlık | 300 Kelime - 03


Geçtiğimiz günlerde hepimizin dikkatini çeken bir takım teknoloji haberleri yayınlandı. Bu haberlerin en dikkat çekenleri arasında kuşkusuz Amazon'un Prime Air olarak adlandırdığı radyo kontrollü quadcopter ile siparişlerini adreslerine kısa sürede ulaştırması, B. Obama'nın code.org 'dan da bahsederek genç jenerasyonun ''kod'' öğrenmesi gerektiği ile ilgili heyecan verici konuşması (izlemek için), Microsoft'un MakerBot ile iş birliği ve son olarak Google'ın Boston Dynamics'i satın almasını sayabiliriz. Daha pek çok popüler olmayan haberler ilgilenenler için çeşitli lokal web sitelerinde veya sosyal medya üzerinden yayılıyor. Üniversitelerin mimarlık ve tasarım departmanlarının son bir kaç yıldaki özellikle fab-lab ilgisini de biliyoruz. Bu ilgiyi arttıran ve herkesin yakından bildiği konu ise yine son yıllarda popülerliğini koruyan çok eksenli programlanabilir endüstriyel robot kolların mimari ölçekteki üretimlere katkıları. Bunlardan en bilineni Prof. Fabio Gramazio ve Prof. Matthias Kohler'in ETH Zurich'de ekibiyle yaptığı önemli araştırmalar. Duyduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla robot kolların da üniversitelerin mimari üretim laboratuvarlarına alınıp kullanılmasında da hızla bir artış var. 
S.Spielberg'in 2002 yapımı Azınlık Raporu (Minority Report) filminin başlangıç sahnesinde 2054 yılında Kuzey Virginia'da çok tanıdık olduğumuz bir ''ev'' imajı görüyoruz ve o evdeki yaşayan kişinin kıyafetinden çantasına kadar baktığımızda 2054 yılına ait hiçbir kanıt göremiyoruz. Bu imaj beni çok etkilemişti, sebebi ise 50 yıl sonrasına ait gelecek öngörüsünde yaşam tarzımız ile bağlantılı olduğunu düşündüğümüz halde aslında ev tasarımının genel anlamıyla neredeyse hiç değişmeyeceği idi.  Filmin sonraki sahnelerinde elbette iletişim, güvenlik ve ulaşım araçları başta olmak üzere pek çok araç olağanüstü gelişmiş özellikleri ile bize sunuluyordu, işte bu özelliğiyle gelecek için aslında en gerçekçi yaklaşım . Bu filmin yakın gelecekteki mimarlık ile ilişkili öngördüğü gerçekçi tablo dikkat çekicidir diye düşünüyorum.
Günümüzde içinde bulunduğumuz koşulların değişimi ile buna adapte olan ve gelişen yapıların daha çok tasarım değil mühendislik temelli ve ihtiyaçlar odaklı olduğudur.  Tasarıma ihtiyaç duyulduğunda ise yine yaratıcı mühendislik alanının bu alandaki eksikliği tamamlamak üzere tasarım alanına gittikçe yaklaşmasını da gözleyebiliyoruz. Yani tasarımcılar artık ihtiyaçlar hiyerarşisinde oldukları noktadan bir adım yukarı çıkma çabasında olmalılar.
Bu yeni üretim modellerinin ve araçlarının sürece entegrasyonu ile mümkün gibi görünüyor ancak entegrasyon biraz zaman alacak gibi. Bunun başlıca sebepleri arasında gördüğüm kadarıyla mimarlık mesleğinin gelişen teknoloji ve fikirlere  adaptasyonunun gereğinden zayıf olması var. Bu zayıflığın en önemli sebepleri arasında biraz çelişkili gibi gelse de görece geleneksel köklerinin kuvvetli olması, mimarlığın yeniliklere bakış açısını da farklı şekillerde etkiliyor ve bu etki eleştirel bakışın ve mesleğin demokratik özellikleri ile de ilişkili . Her nasılsa ironik bir şekilde bu özgür ve açık fikirli imajının arkasında koyu muhafazakar bir yapısı da olduğunu söylemek mümkün tabii ki kimse ilk tahlilde bunu kabul etmeyecektir, niyetim de bu konuda bir tartışma yaratmak değil.Durumun henüz bir problem yarattığını düşünmesem de çok yakında bir probleme dönüşme potansiyeli var, bu durumda birkaç yöntem belki sürece entegrasyonu kolaylaştırır. Öncelikle mimarlık stüdyolarının teknoloji stüdyoları ile ilişkilendirilmesi ve buna bağlı tasarım metodolojisi geliştirmesi gerekiyor ki hali hazırda önemli okullar ve kurumlar bu işe çoktan bulaşmış durumda. Mimarlık ofislerinin ise bu teknolojileri gereklilik olmasa bile ar-ge amaçlı sahiplenmeleri ve bir araştırma konusu olarak görmeleri,ilgilerini canlı tutmaları açısından gerekliliktir. Yeni medya sanatçılarının tasarıma eklemlenmesi farklı disiplinlerin ofislerle daha organik ilişkileri olamaları ve her ofisin atölye değil artık teknolojik ekipmanları eksiksiz bir laboratuvara sahip olmaları veya bir ek yapı olarak mevcut yapılarını esneterek bu yeni oluşumu desteklemeleri gerekmektedir. Genel eğilimin dünyadaki bilinen ofisleri izleyerek ona göre bir pozisyon almak olduğu görülse de değişimi takip etmek mantığı 21.yy özellikleri arasında biraz eski moda kalıyor. Potansiyelleri açısından her ofis ve kişi ciddi bir değerlendirilemeyen birikime sahip.

Girişte bahsettiğim son dönemdeki haberler tasarımın temel bileşenleri olan form ve fonksiyon kavramlarını şimdiden genişletti bile.