






ÖRÜNTÜLER, GEOMETRİLER VE TASARIM
Tarih:13 Kasım 2009 Cuma, 14:00-17:00
Yer:YEM, Fulya
Konuşmacılar:
Onur Yüce Gün - Tasa.RAM
Zafer Sağdıç - Matematik ve Tasarım İlişkisi
Salih Küçüktuna - Sayısal Estetik
Karmaşık olaylar, olgular ya da nesnelerin diziliminin ardında çözümlenebilecek ve yeniden kurgulanabilecek kurallar ya da kavranabilir düzenler yatar. Bu kurallar ve düzen genellikle bir şablon kadar katı ve belirgin olmasa da bir ‘dikiş patronu’ gibi ana prensipleri ortaya çıkaracak nitelikte, ilişkisel ve matematikseldir. Bu anlamda örüntüler, doğadaki oluşum prensiplerinden kentlerdeki dizilimlerin ardındaki düzenlere uzanan örneklemleriyle mimarlık alanını neredeyse varoluşundan beri ilgilendirmekte. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim teknolojileriyle sayısallaştırılabilen veriler, veriler arası ilişkiler, düzenler ve kurallar tasarımda “örüntü” ve “geometri” kavramlarının yeniden sorgulanmasını tetiklemekte ve yeni açılımlar sağlamaktadır. 2009-10 güz yarıyılı YTÜ Mimari Tasarıma Giriş Stüdyoları Program Akışı içinde yer alacak bu söyleşi ile bu yeni açılımlar sorgulanacaktır.
Düzenleyen:
YTÜ Mimarlık Bölümü, Bilgisayar Ortamında Tasarım Bilim Dalı, MTG Koordinasyon Ekibi:
Yrd. Doç. Dr. Şebnem Yalınay Çinici, Arş. Gör. Dr. Fulya Özsel Akipek, Arş. Gör, Serkan Uysal.
Bir mağaranın Alegorisi, Platon ve Glaukon arasındaki diyalog
Şimdi, bilgimizi ve bilgisizliğimizi, şu anlatacaklarımla ölç, Glaukon.
Yer altında bir mağara tasarla. Mağaranın kapısı bol ışıklı bir yola açılıyor, ama mağarada oturan insanların kolları boyunları ve bacakları zincirlerle bağlanmış, sırtları da ışığa çevrilmiş; öyle ki sadece karşılarındaki mağara duvarını görüyorlar, başlarını arkaya çeviremiyorlar, kendilerini bildikleri andan beri de burada böylece oturmaktalar.
Düşün ki sırtlarının arkasındaki ışıklı yoldan bir sürü nesne geçiyor, ışık bu nesneleri mağaranın duvarına yansıtıyor. Şimdi bu adamlar sadece mağaranın duvarına yansıyan hayalleri görebilirler, o hayalleri meydana getiren gerçek nesneleri göremezler, değil mi?
Demek ki bu adamlar birbirleriyle konuşabilselerdi duvarda gördükleri hayallere bir takım adlar vereceklerdi, çünkü bu hayalleri gerçek sanmaktadırlar. Bu adamların gözünde gerçeklik, asıl gerçeklerin duvarda yansıyan hayallerinden ya da gölgelerinden başka bir şey değildir.
Şimdi bu adamlardan birinin zincirlerini çözüp ayağa kalkmasına ve başını asıl gerçekliklere çevirmesine izin verelim. Gözleri bol ışıktan kamaşır ve asıl gerçeklikleri göremezdi, değil mi? Dahası, kamaşan gözlerini yeniden duvara çevirirdi ve duvardaki hayallere rahatlıkla bakardı. Ama gözlerini yavaş yavaş alıştırarak asıl ışığın kaynağına da pekala bakabilirdi. İşte o zaman arkadaşlarıyla gördüğü şeylerin birer hayalden ibaret olduğunu, asıl gerçeklerin şimdi gördükleri olduğunu anlayacaktı.
İşte, sevgili Glaukon, gözümüzle gördüğümüz bu dünya o mağaranın duvarıdır, arkasındaki ışığa bakabilen insan da duyu gözünü akıl gözüne çeviren bilgedir.
Orhan Hançerlioglu'nun Felsefe Sözlüğü (Remzi Kitabevi, 1994, 9. baskı) s. 335
Tarih : 22 Ekim 2009, Perşembe
Yer : Yapı-Endüstri Merkezi, Fulya/İstanbul2009
Hollanda Maaskant “Genç Mimar Ödülü”Sahibi Julien De Smedt Hakkında
3 Aralık 1975 Brüksel doğumlu Julien De Smedt Fransız sanat düşkünü Jacques Leobold ve Belçikalı sanatçı Jacques Léobold ve Belçikalı sanatçı Claude De Smedt’in çocuğudur. Brüksel’de St Luc, La Cambre, Sint Lukas, Paris’te Belleville ve Los Angeles’te Sci-Arc’ta öğrenim gördükten sonra, 2000 yılında Londra Barlett Mimarlık Okulu’ndan mezun oldu. 1997- 1998 ve 2000- 2001 yılları arasında OMA, Rotterdam’da çalıştı. 2001’de PLOT ofisinin kurucularından biri oldu. Çalışmaları Kopenhag, Toronto, Paris, New York ve Sao Paulo gibi pek çok yerde sergilenmiş olan Julien De Smedt Kopenhag’da ve Brüksel’de yaşamaktadır. JDS’nin “PIXL TO XL” adlı ilk monografisi Aralık 2007’de Damdi Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
This project provides for the creation of a botanical garden on the sire of a former waste dump near the village of Tumanek, Wyszków area, central Poland. The concept stems from the general issue, long explored by Kozakiewicz, of man’s relationships with his environment and the idea of revitalising degraded (in the broadest sense of the word) spaces and areas. The site of the waste dump, which was created in the late 1960s, would thus be returned to the environment and to man by means of creating here a unique tropical park. Moreover, the now disused waste dump – the effect of man’s anti-ecological activities –would become a ‘host’for the projected garden, the biogases emitted by it used to heat the park’s facilities. The garden, where tropical plants would be grown, would also have scientific, didactic, popularising and leisure functions. Jobs would be created for the inhabitants of Tumanek, Lucynów, Rybienko and other villages in the area. The main part of the project is a structure whose form has been inspired by the bodily shape of an invertebrate called the water bear (Tardigrade). It is a dome consisting of several thousand semi-transparent ETFE-plastic triangles that are moisture- and air-permeable. The 40 metre-tall structure is built on the plane of an almost exact ellipsis, its longer diameter some 140 metres long. Inside the structure, a humid biome of a surface of approximately 1 hectare would be created. The water bear is not a random element here –to the contrary, the microscopic invertebrate’s presence is actually symbolic and of crucial significance for the whole concept. The Tardigrade is the most resilient of all living creatures known to man (in a state of suspended animation called cryptobiosis it can survive temperatures ranging from –°C, withstand radiation 1,000 stronger than any other animal, it can also survive over 10 years without water, and even survive in the cosmic vacuum), so it can symbolise the power of natural processes, as opposed to the environment-degrading activities of man.
construction: Sebastian Szafarczyk, visualisation: Piotr Twardo
Water bears (Tardigradae) –a phylum of microscopic, segmented animals with eight legs that occur over the entire world, from the high Himalayas to the deep sea and from the polar regions to the equator. At last 700 Tardigrade species have been identified. They are 0.05-1.2 mm in length, and have a body with four segments (not counting the head), four pairs of legs without joints, and feet with claws or toes. The cuticle contains chitin and is moulted. They are transparent, colourless, and most are phytophagous (plant eaters) or bacteriophagous, but some are predatory. Although some species are parthenogenetic, males and females are usually present, each with a single gonad. Some Tardigrade species have as many as about 40,000 cells in each adult’s body, others have far fewer.