14 Aralık 2013 Cumartesi

Robotik ve Mimarlık | 300 Kelime - 03


Geçtiğimiz günlerde hepimizin dikkatini çeken bir takım teknoloji haberleri yayınlandı. Bu haberlerin en dikkat çekenleri arasında kuşkusuz Amazon'un Prime Air olarak adlandırdığı radyo kontrollü quadcopter ile siparişlerini adreslerine kısa sürede ulaştırması, B. Obama'nın code.org 'dan da bahsederek genç jenerasyonun ''kod'' öğrenmesi gerektiği ile ilgili heyecan verici konuşması (izlemek için), Microsoft'un MakerBot ile iş birliği ve son olarak Google'ın Boston Dynamics'i satın almasını sayabiliriz. Daha pek çok popüler olmayan haberler ilgilenenler için çeşitli lokal web sitelerinde veya sosyal medya üzerinden yayılıyor. Üniversitelerin mimarlık ve tasarım departmanlarının son bir kaç yıldaki özellikle fab-lab ilgisini de biliyoruz. Bu ilgiyi arttıran ve herkesin yakından bildiği konu ise yine son yıllarda popülerliğini koruyan çok eksenli programlanabilir endüstriyel robot kolların mimari ölçekteki üretimlere katkıları. Bunlardan en bilineni Prof. Fabio Gramazio ve Prof. Matthias Kohler'in ETH Zurich'de ekibiyle yaptığı önemli araştırmalar. Duyduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla robot kolların da üniversitelerin mimari üretim laboratuvarlarına alınıp kullanılmasında da hızla bir artış var. 
S.Spielberg'in 2002 yapımı Azınlık Raporu (Minority Report) filminin başlangıç sahnesinde 2054 yılında Kuzey Virginia'da çok tanıdık olduğumuz bir ''ev'' imajı görüyoruz ve o evdeki yaşayan kişinin kıyafetinden çantasına kadar baktığımızda 2054 yılına ait hiçbir kanıt göremiyoruz. Bu imaj beni çok etkilemişti, sebebi ise 50 yıl sonrasına ait gelecek öngörüsünde yaşam tarzımız ile bağlantılı olduğunu düşündüğümüz halde aslında ev tasarımının genel anlamıyla neredeyse hiç değişmeyeceği idi.  Filmin sonraki sahnelerinde elbette iletişim, güvenlik ve ulaşım araçları başta olmak üzere pek çok araç olağanüstü gelişmiş özellikleri ile bize sunuluyordu, işte bu özelliğiyle gelecek için aslında en gerçekçi yaklaşım . Bu filmin yakın gelecekteki mimarlık ile ilişkili öngördüğü gerçekçi tablo dikkat çekicidir diye düşünüyorum.
Günümüzde içinde bulunduğumuz koşulların değişimi ile buna adapte olan ve gelişen yapıların daha çok tasarım değil mühendislik temelli ve ihtiyaçlar odaklı olduğudur.  Tasarıma ihtiyaç duyulduğunda ise yine yaratıcı mühendislik alanının bu alandaki eksikliği tamamlamak üzere tasarım alanına gittikçe yaklaşmasını da gözleyebiliyoruz. Yani tasarımcılar artık ihtiyaçlar hiyerarşisinde oldukları noktadan bir adım yukarı çıkma çabasında olmalılar.
Bu yeni üretim modellerinin ve araçlarının sürece entegrasyonu ile mümkün gibi görünüyor ancak entegrasyon biraz zaman alacak gibi. Bunun başlıca sebepleri arasında gördüğüm kadarıyla mimarlık mesleğinin gelişen teknoloji ve fikirlere  adaptasyonunun gereğinden zayıf olması var. Bu zayıflığın en önemli sebepleri arasında biraz çelişkili gibi gelse de görece geleneksel köklerinin kuvvetli olması, mimarlığın yeniliklere bakış açısını da farklı şekillerde etkiliyor ve bu etki eleştirel bakışın ve mesleğin demokratik özellikleri ile de ilişkili . Her nasılsa ironik bir şekilde bu özgür ve açık fikirli imajının arkasında koyu muhafazakar bir yapısı da olduğunu söylemek mümkün tabii ki kimse ilk tahlilde bunu kabul etmeyecektir, niyetim de bu konuda bir tartışma yaratmak değil.Durumun henüz bir problem yarattığını düşünmesem de çok yakında bir probleme dönüşme potansiyeli var, bu durumda birkaç yöntem belki sürece entegrasyonu kolaylaştırır. Öncelikle mimarlık stüdyolarının teknoloji stüdyoları ile ilişkilendirilmesi ve buna bağlı tasarım metodolojisi geliştirmesi gerekiyor ki hali hazırda önemli okullar ve kurumlar bu işe çoktan bulaşmış durumda. Mimarlık ofislerinin ise bu teknolojileri gereklilik olmasa bile ar-ge amaçlı sahiplenmeleri ve bir araştırma konusu olarak görmeleri,ilgilerini canlı tutmaları açısından gerekliliktir. Yeni medya sanatçılarının tasarıma eklemlenmesi farklı disiplinlerin ofislerle daha organik ilişkileri olamaları ve her ofisin atölye değil artık teknolojik ekipmanları eksiksiz bir laboratuvara sahip olmaları veya bir ek yapı olarak mevcut yapılarını esneterek bu yeni oluşumu desteklemeleri gerekmektedir. Genel eğilimin dünyadaki bilinen ofisleri izleyerek ona göre bir pozisyon almak olduğu görülse de değişimi takip etmek mantığı 21.yy özellikleri arasında biraz eski moda kalıyor. Potansiyelleri açısından her ofis ve kişi ciddi bir değerlendirilemeyen birikime sahip.

Girişte bahsettiğim son dönemdeki haberler tasarımın temel bileşenleri olan form ve fonksiyon kavramlarını şimdiden genişletti bile. 

8 Kasım 2013 Cuma

Exhibition | "The Smooth and the Striated: Geometry and Landscape as Architectural Knowledge" | Video art by architects from Istanbul



The COMPUTATIONAL DESIGN INITIATIVE ISTANBUL group presents an exhibition "The Smooth and the Striated Geometry and Landscape as Architectural Knowledge" of video art based on the digital designs of a group of architects and digital artists focused on computational design in Turkey including Alper Derinboğaz, Refik Anadol, Gökhan Karakuş, Nilufer Kozikoğlu, Peter J. Lu and Salih Küçüktuna. These works explore abstraction and geometry in the spatiality of digital architecture. The exhibition curated by Gökhan Karakuş also includes Anadolu Videograf a video artwork by Mustafa Sakarya that analyses the aesthetics of geometry and landscape that have occurred in Turkey in the late 1980s. The exhibition includes editioned digital artworks by architects for sale for the first time in Turkey. 

7 - 10 Kasım / November 7 - 10, 2013 

Booth IKM 711

Plugin Istanbul Dijital Sanatlar ve Yeni Medya
/ Plugin Digital Arts and New Media
Contemporary Istanbul Sanat Fuarı / Art Fair
İstanbul Kongre Merkezi
Harbiye, Istanbul

Sergi tasarım ve yapım / Exhibition design & produced by EMEDYA DESIGN


For more information. Click here

27 Ağustos 2013 Salı

Performans Estetiği | 300 Kelime - 02

Sam Abbott'un tasarlayıp 3d print ile ürettiği kaykay tahtasını şimdilik performans ile ilişkilendirmek zor görünse de kısıtlı fonksiyonunu yerine getirdiği kuşku götürmez ve yakın gelecekte performans anlamında da tüm fonksiyonları karşılayacak hızlı prototipleme ile üretilmiş örnekler göreceğiz. Kaykay tahtalarının tasarımında dikkat çekici önemli özelliklerin başında kişiye göre özelleştirilmiş (custom made) olmaları gelir. Öncelikle tahtanın tasarımı ve kaykayı tamamlayan pek çok diğer komponentin bir araya gelmesi ile sadece size özel bir kaykayınız olur, her tahtanın grafik tasarımı anlamında da özel ve/veya özelleştirilmiş olması da bu kültürün diğer özellikleri arasındadır. Önemli nokta her kaykay, performans anlamında mükemmelleştirilmiş bir tasarıma sahiptir ve bunun sonucunda bir performans estetiğinden söz etmek de mümkündür. 3d print teknolojisinin kaykay tahtası tasarımına derinlikte 3. Boyut getirmesi de heyecan verici ayrı bir nokta. Ancak konuyu aktivite ile ilişkilendirdiğimizde aslında başka sorunlarla karşılaşacağımız da ortada , örneğin serbest-stil bir profesyonel kaykaycı muhtemelen tahtanın kesitinin olabildiğince düz ve basitleştirilmiş olmasını tercih edecektir. Hızlı prototipleme  teknolojisinin üretime hızla dahil olmasının performatif tasarıma katkısı da teknolojisinin geliştirilmesi hedefleri arasında. Geçtiğimiz yüzyılın seri üretim (mass-production) çağı,  içinde yaşadığımız yüzyılın da özelleştirilebilir seri üretim (mass customization) çağı olduğunu sıkça duymuşuzdur ,geçtiğimiz yüzyıldan bu yüzyıla süregelen halen aşılmamış bir eşik olduğunu da düşünüyorum. Profesyonel kullanıcılar için üretilen her model özelleştirilmek ihtiyacı duyuyor, buna ek olarak performans özellikleri ön planda olan her türlü işlevsel tasarım yüksek teknoloji ve ilgili bilimsel araştırma sonuçları ile birleştiğinde tasarımının işlevsel olmanın ötesinde sanatsal düzeyde estetik ve mükemmellik barındırıyor. Henüz aşılamayan eşik ise bu düzeydeki üretimlerde hem tasarım hem de üretim safhalarında işlerinde en üst seviyede ustalaşmış zanaatkarların olması. Elbette ölçek en önemli etken , örnek vermek gerekirse bir golf topunun üretilme safhasında neredeyse hiç insan eli değmezken tek parça kompozit bir yelkenin robotlarla üretiminde sürekli bir insan kontrolu gerekir. Bir snowboard tahtası veya bir elektrik gitar mükemmel yapısına el yapımı üretimlerle ulaşır.Dijital ortamda tasarım zaten insan faktörünün uzun bir süre bu sürecin en önemli parçası olacağının bir kanıtıdır ancak üretim safhasındaki insan gücünün rolü tartışılan bir konu, burada bahsettiğim insan gücü permormatif üretimle direkt ilişkilidir. Yani üretim sürecinde kodları tanımlayan, değiştirip dönüştürüp geliştirebilen ve üretimi özelleştirip eşsiz kılan yeni bir tasarımcı-zanaatkar modelinden bahsediyorum.  

19 Ağustos 2013 Pazartesi

POETIC (Şiirsel), EPIC(Destansı), INTELLIGENTE(Akıllı) | 300 Kelime - 01 *

POETIC (Şiirsel), EPIC(Destansı), INTELLIGENTE(Akıllı) bu üç kavramı seçmemin sebebi başka alt kavramları da barındırabiliyor olmaları. Elbette tasarımın 21.yy da şekillenmesinde tekrar ve yeniden keşfedilmesi gerekli alanlar olarak ele alıyorum. Özellikle sosyal medyada tasarımla gittikçe daha çok ilişkilendirilen bu terimlerin kullanılma sebeplerinin bugün yaşadığımız ''anlar''ın değerli kayıtlarının oluşturulmasına ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz ay Fransa Bisiklet Turu'nun 100. yılı ile birlikte eklenen ilginç bir 15. etap izledik.İlk bakışta ''eh şimdi bunun tasarımla ne ilgisi var'' diyebiliriz ancak bir coğrafyanın, ''yer''in insanın fiziksel limitlerinin ötesinde zorlayabilen özelliklerinin ötesinde çok boyutlu etkiler yaratabildiğini bilmek açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Yerler'in hikayeleri olması o hikayelerin destanlara dönüşmesi kayıt edildikçe hatırlanabilmesi mümkün hale geliyor. Bu kayıtların bugünün araçları ile nasıl şekillendiği paylaşımın önemli kodarından birisi. Mont Ventoux mitolojik, edebi, sportif arka planlı, anonim ve zaman zaman da trajik hikayeleri ile destansı bir 100. yıl Fransa Bisiklet Turu etapı olarak hatırlanacaktır kuşkusuz. Buraya kadar olan bölümde aslında çıplak gözle bakıldığından fiziksel, coğrafi ve iklimsel koşulları dışında bir ''yer'' den bahsetmiyoruz. Bu yerlerin ve pek çoğunun da zaman içerisinde katmanlaşarak tasarımcının gözünde bir bağlam içerisinde değerlendirilmesini sağlayacak hikayelerinin anlatılmış olması veya kendi hikayelerini yazıyor olmaları gerekir. Önemli bir detay olarak destansı ve şiirsel tanımlarının her ikisi de çokça edebiyatla ilişkilendirilir ki öyledir. Anlatılan hikayeler ister yazılı ister anonim anlatı olsun edebi bir dille ustaca anlatılınca değerleri yükselir. 

Kısaca örneklendirirsek Anish Kapoor'un işlerindeki ilham aldığı mitolojik hikayeler, O.Eliasson'un kurguları, Wolf Prix'in derin modern kökleri ile akıllı(intelligente) strüktürleri, Zaha Hadid'in şiirsel arka planlı çizimlerinden beslendiği tasarımları, Rem Koolhaas'ın kırsal(countryside) meselesinde aradıkları göz önünde olan örnekler. Biraz daha güncel ve yerel olana bakarsak İstanbul özelinde Çamlıca , Yassıada, Gezi Parkı, Kanal İstanbul, Haliç Tersanesi, 3. köprü gibi daha pek çoklarını ekleyebileceğimiz sayısız projenin eleştirilmesinde ''yer'' ile ilgili belleğimizde paylaştığımız hikayelerimiz var mı ?  

*300 Kelime , yaklaşık 300 kelimeden oluşan deneysel deneme yazılarına verdiğim isimdir. Son zamanlarda artık az okuyorum diyen çok kişiyle karşılaştım. Sosyal medyanın kullanımının sıklaşmasıyla ''daha az okuyoruz'' algısı olsa da yapılan araştırmalar aslında daha çok okuduğumuzu göstermektedir ancak uzun yazıları daha az okuduğumuzu düşünüyorum  

15 Temmuz 2013 Pazartesi

GEZİ PARKI MİMAR(SIZ)LIĞI | XXI Temmuz / Ağustos


AKTİF ÇAĞIN ÖZGÜR PAYLAŞIM ZEMİNİ

Olayların başladığı gün 31 Mayıs Cuma günü Bilgi Üniveristesi'nde yürütücülüğünü de yaptığım mimarlık bölümü birinci sınıf öğrencilerinin jürileri vardı. Tüm gün süren ve bütün bir dönemi kapsayan bu jürilerin benim için büyüleyici tarafı Gezi olaylarına çok ön plana çıkan genç jenerasyonun enerijisinin gözlemlenebilmesidir kuşkusuz. Bu yüzden olayların mimarlık ve kent kültürü açısından etklerinin yanı sıra içinde olduğumuz ve süratli bir biçimde dönüşen sosyal hayatın bunun öncü figürü olan genç kuşak ve kullandığı araçlarla nasıl şekillendiğidir. Olağanüstü büyüklükteki iletişim ağını görünür kılan sosyal medya araçları bloglardan başlayarak daha az karakterle ve sadece tek bir görsel ile evrimleşen bir yapıya dönüşüyor. Bu yapının ne kadar etkili olabileceğine dair ipuçlarını uzun süreden beri vermekteydi. Aktif Çağ olarak adlandırdığım ve özellikle son 10 yılda belirgin biçimde örneklerini gözlediğim dönüşüm aralığının bunu dönüştüren ve çok büyük ağırlığı 80-90 kuşağından olan ''yeni göçebe'' figürü bu araçları müthiş bir beceri ile kullanarak esnek , hızlı, adaptasyon yeteneği gelişmiş , etkin, aktif, paylaşımcı ve en önemlisi de hiyerarşik otoriter yapıyı pek de önemsemeyen kendi geliştirdiği değer yapısıyla bir model oluşturdu. Böyle bir yapının özellikle mimarlıkta ve tasarım alanında yapabileceklerinin potansiyeli sanırım anlaşılmış oldu. Yaratıcılığın baskı altında problem çözme yeteneğine dönüştüğü bilimsel olarak ispatlandı ancak problem çözme her ne kadar tasarımın bir bileşeni olsa da yaratıcı düşünmenin önünde de büyük bir engel olarak geçici , katı, duygusal ani karalarla alınmış çözümlerden öteye geçemeyen modeller sunmakta. Örneğin,  mizahı bir şekilde toplumun yaratıcılık ölçeği gibi görürüm ve aslında geçici olarak birkaç hafta içerisinde yaşadığımız bu görece özgürlük ortamı yaratıcılığın da o derece ortaya çıkabilmesine imkan tanıyabiliyor.  Büyük sosyal travmalarda bilincimiz geçici olarak tasarımın olağanüstü güç ve etkisi olduğunun farkındalığına açılıyor.Bu farkındalık sadece tasarımcı ve mimar açısından değil kenti yaşayan insanın da farkındalığı ki bu çok önemli bir etki. Her ne kadar süreç devam ediyor olsa da, bu durumun travmatik olmaktan çıkıp artık kendi doğası gereği baskıdan kurtulmuş bir geniş özgür paylaşım zeminine çekilmesi sosyal anlamda sürdürülebilir olması olabilecek iyi sonuçlardan birisi olacaktır.     Salih Küçüktuna / XXI Temmuz_Ağustos 

İnternet üzerinden ücretsiz okuyabileceğin dijital kopyana erişmek için tıkla!


5 Nisan 2013 Cuma

Inspirational : Emir Uras Art



Parallel to his architectural practice, Emir Uras also works as an artist, using drawing, painting, printing sculpture and animation as mediums for his work.
He is represented by C.A.M. Gallery in Istanbul.
The traces of his architectural background are very evident in his art, especially in his ‘crafted digital prints’ where he takes his drawings and paintings into another realm by modeling them, with the use of 3D computer technology and then printing them on various materials, sometimes reworking them again.
His abstract prints reflect, poetic rhythm and are dominant with curved, floating forms. His play with space and spaciousness has its source in nature and the continiuous exploration of consciousness through drawing. The interplay of forms and the layering of hovering perspectives create works which have their own nature. They linger in a gravity defying dance, communicating with each other and the viewer. 
He works with a professional team to develop his drawings and ideas into the final forms. Handan Yalki and Salih Küçüktuna assisted development of the Grace, Spiral and Sacred series.

22 Mart 2013 Cuma

Kesişen Yollar: Türkiye ve Dünyada Mimarlık Alanında Hesaplamalı Tasarım



''Kesişen Yollar: Türkiye ve Dünyada Mimarlık Alanında Hesaplamalı Tasarım'' konferansı Türkiye'de 21. yüzyıl tasarım uygulamaları tartışılacak.Hesaplamalı tasarım teorisi, uygulama ve metodları konularına odaklanmış mimarlar Hesaplamalı Tasarım Girişimi İstanbul'un 3 Nisan Çarşamba günü SALT Galata’da düzenleyeceği konferansta bir araya geliyor. Kesişen Yollar başlığında gerçekleşecek olan etkinlik, hesaplamalı tasarım yöntemleri ve bu yöntemlerin tasarım ve mimaride uygulanması, farklı kültürlerdeki kullanımları gibi konulara odaklanacak.
Carlos Pérez Albà, Luis Fraguada, Sigrid Brell-Çokcan, Gökhan Avcıoğlu, Durmuş Dilekci, Elif Erdine, Gökhan Karakuş, Nilüfer Kozikoğlu, Salih Küçüktuna gibi uluslararası alanlarda faaliyet gösteren mimar ve tasarımcılardan oluşan konuşmacılar, gelişmiş hesaplamalı tasarım metotdarı ile ilgili bireysel perspektiflerini sunacak; ardından Türkiye’de son 10 yılda gelişmiş hesaplamalı tasarım perspektifleri üzerine yoğunlaşan panelde, Türkiye’de bu konuda aktif mimar ve tasarımcılar deneyimlerini ziyaretçilere aktaracak. 3 Nisan günü saat 14:00 – 18:30 saatleri arasında SALT Galata Workshop Odaları 2/3'de gerçekleşecek 

Kesişen Yollar: Türkiye ve Dünyada Mimarlık Alanında Hesaplamalı Tasarım
SALT Galata, Bankalar Caddesi 11, Karaköy, İstanbul
3 Nisan 2013, Çarşamba 14:00 – 18:30
Bilgi için: www.rhinoturkiye.com/konferans_kesisen_yollar

23 Ocak 2013 Çarşamba

METAMORFOZ | Bi'sürü Workshop 5-9 Şubat YTÜ



Metamorfoz atölyesi içerik metni;

Günümüzde hiçbir yapının kararlılığından bahsetmek mümkün değildir. Ayrılmalar ve kopmalar, birleşimler ve ilişkeilenmeler düzensiz ve bağlamsız varlığı açıklamak için kullanabildiğimiz fenomen:olaylardır.  Bu kararlılık arayışı modern toplumların indirgemeci ve egosantrik okuma ve kullanma alışkanlıklarının gereğidir. Post-modern dünya bu durumu farketmiş, ancak modernin zamansallığına kendini teslim etmiş ve yenik düşmüştür. Oysaki, çok katmanlı, multi-strukturel, akışkan ve kimi zaman adeta bir illuzyon olarak algılabilecek omnipresent yapıların var olabildiği bir dünyada “dönüşüm” ‘ün ve umutla beklenen “metamorfoz” ‘un yeri kaçınılmazdır.[1]

“Bir sistem eğer hayati problemlerini aşamayacak durumda ise bozulmaya ve parçalanmaya başlar ya da bir metasistemin[2] problemlerini ele almasına ihtiyaç duyar ve «metamorfoz» geçirir.
Bugün “dünya” sistemi yaşamsal problemlerine çözüm üretebilecek kapasiteye sahip degildir. Açlık, global ekonominin kontrol edilemez yapılanması, etnik ve dini çatışmalar, nükleer yapılanmanın yarattığı büyük tehditler ve biosfer'deki parçalanmalar bugün uygarlık savaşlarını tetikleyecek noktaya kadar ilerlemiştir.

Bütün bu süreçlerin hızlanışı ve katlanarak çoğalışını inanılmaz bir negatif feed-back’in zincirleme tepkimeleri ve bir sistemin geri dönüşsüz olarak parçalanması olarak görülmesi mümkündür.

Bu tip durumlarda muhtemel ve mümkun olan parçalanmadır. Umut edilen ve mümkün olabilecek olan  ise metamorfoz'dur.                                                                                                                         Nedir metamorfoz? Hayvanlar aleminde sayısız orneğini görebiliriz. Kristalid içine kapanan tırtıl,  kimi zaman bir «auto-destruction», kimi zaman bir «auto-reconstruction» olarak adlandirilabilecek yeni bir organizasyon ya da kelebeğe dönüşme süreci yaşar. Bu durumda yeni bir hayatın başlangıcı, belirli bir doygunluk noktasına gelen, meta-organizasyon yaratan ve aynı bileşenlerle yeni kaliteler ortaya çıkaran var olan bir fiziko-kimyasal organizasyonun metamorfozu olarak degerlendirilebilir.” [3]

Bu bakış açısıyla, dönüşümün bütün yapısal okumaların bağlamı olarak kabul edildiği ve metamorfozun umut ışığı olduğu bir dünyada, mimarlığın ve şehirlerin fenomen:olay/beden dönüşümü “workshop” çalışmasının ana ekseni olarak kabul edilecektir.  (Onur SAĞKAN, Ocak 2013)

Yürütücüler;
Emre BAŞOĞLU / Heykeltraş , Alper Derinboğaz / Y.Mimar , Salih KÜÇÜKTUNA / Mimar, Onur SAĞKAN / Y.Mimar ( soyadı harf sırasına göre)

Katılım için: www.bisuru.org


[1] “evrim” kelimesi özellikle tercih edilmemiştir. Kelimenin kullanımı engellenerek ilerleme propagandasından kopuş sağlanması  
    amaçlanmaktadır.
[2] Sistem kurallar bütünüdür.Bir organizasyonun olumlu sonuçlandırılması için zaman içinde elde edilen tecrübelerin birikimiyle oluşmuş bilgi kümelerinin ihtiyaç duyulan alanda kullanılmasıdır. Sisteme dayandırılmış her teori veya mühendislik kavramında esas olan, sistem hakkında özelliklerin aksiyomatik anlamda dile getirilmesidir; bundan meta-ontoloji, meta sistem ve meta-teoriler ortaya çıkar. Sistem, aralarindaki iliskiler bulunan ve belli bir amaci gerceklestirmek uzere biraraya getirilmis elemanlardan olusan bir butun seklinde tanimlanir. Her sistem daha buyuk baska bir sistemin parcasidir.cf. vikipedia.org
[3] Morin Edgar, Eloge de la métamorphose , le monde | 09.01.10 

15 Ocak 2013 Salı

Bilgi Mimarlık 'Basic Design' 2012 / 2013 Final Jürisi

 10 Ocak 2013 tarihinde gerçekleşen Bilgi Mimarlık  Basic Design 2012 / 2013 Güz yarıyılı final jürisi  Doç.Dr. Şebnem Yalınay Çinici'nin konuk jüri üyelerine ve öğrencilere dönemin özetini, stüdyonun odaklandığı konuları , sürecin nasıl işlediğini , içeriğin nasıl oluşturulduğunu ve final çalışmalarının hangi ilkeler doğrultusunda gelişip sonuçlandığını anlattığı sunuş konuşması ile başladı. Jürinin ilk bölümü bütün grupların, öğrencilerin ve jüri üyelerinin katılımı ile her gruptan bir öğrencinin farklı yaklaşım ile gerçekleşmiş çalışmalarının ortak değerlendirmesi ile devam etti. Hesaplama tabanlı tasarım eğitiminin bu erken döneminin bir final çalışması niteliğindeki ''Tube of Frames'' aslında sınırlandırılmış bir hacim içerisinde bir bütüncül geometrinin alt parçalarının kontrollü ve kurallı bir sistematik içerisinde çok çeşitli olasılıklar ile bir araya gelerek zengin bir çeşitlilik içeren çalışmalara dönüşmesi aşamalarını kapsar . Öğrencilerin tasarım becerileri, karşılaşabilecekleri tasarim problemlerini çözme konusundaki yeteneklerini geliştirmek üzere  farklı üst başlıklarla tanımlanmış problemlerin; esnek, adaptasyon yeteneği yüksek, tasarımcı tarafından kontrol edilebilen ve parametreler üzerinden dönüşebilen 2 boyutlu ve 3 boyutlu çalışmaları ile bütün dönemi kapsayan süreçteki egzersizlerle geliştirilir. Egzersizlerin deneysel özellikte olması her seferinde ve her tasarımcının farklı sonuçlar elde etmesine olanak sağlaması açısından ilgi çekicidir.
Jürinin değerlendirmeleri zaman zaman çok zengin içerikli ve cesaretlendirici olmakla birlikte zaman zaman da hararetli tartışmalar şeklinde ve öğrencilerin çok yerinde ve ilginç soruları ile şekillenerek devam etti. Jürinin kendi içerisinde ve öğrencilerle birlikte yaptığı tartışmalar aslında kalabalık jürilerin sadece çalışmalar üzerinde odaklı kritik vermekten çok düşünce paylaşımının önemi yeni fikirlerin tartışılmasına bir fırsat sunması ve paylaşılması anlamında önemli. Çünkü zaman zaman sonuç ürünler üzerinden süreç gözardı edilerek yukarıdan bir bakışla yapılan jüri değerlendirmeleri süreç odaklı değil sonuç odaklı eğitim sisteminin önemli bir eksiğidir diye düşünüyorum. Sanıyorum gelişim odaklı bakış açısı eleştiri kavramının pozitif anlamı yerleştikçe  daha iyi sonuçlar verecektir ve sürecin önemi üzerine içeriği geliştiren bir katkı sağlayacaktır. 
öğrencilerin sunumlarından örnekler
öğrencilerin sunumlarından örnekler
 öğrencilerin sunumlarından örnekler
öğrencilerin sunumlarından örnekler
öğrencilerin sunumlarından örnekler 
öğrencilerin sunumlarından örnekler 

14 Ocak 2013 Pazartesi

Dönüşüm Atölyesi Şubat 4-9 | 2013

''TEKDÜZELİKTEN UZAK, DÜŞÜNEN, ALTERNATİFİ SORGULAYAN Bİ'SÜRÜ'' ekibinin  4-9 Şubat 2013 tarihleri arasında da Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi koridorlarında düzenleyeceği Dönüşüm temalı atölyelerin duyurusu yapıldı bu heyecanlı atölyelere siz de katılmak istiyorsanız aşağıda ekibin atölye ile ilgili mesajı ve detaylar için link üzerine tıklayınız, 








"Merhaba,
Bi’sürü olarak, 4-9 Şubat 2013 tarihleri arasında da Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi koridorlarında olmayı planlıyoruz. Şubat 2012'de gerçekleştirdiğimiz "Zıvanadan Çık" isimli etkinlikte olan biten her şeye buradan adresinden ulaşabilirsiniz. Bu seneki temamızı, bir Salı Buluşması’ndan* aldığımız ilham ve heyecanla Dönüşüm olarak belirledik. Dönüşümün, sayısız farklı şekilde anlaşılabilecek ve anlatılabilecek bir tema olduğunun farkındayız, heyecanımızın sebeplerinden biri de bu. Farklı disiplinlerde birçok atölyenin yürütüleceği bu etkinlikte, bir atölye yürütmek isteyenlerin, 18 Ocak 2013’e kadar atölye kurgusunu anlatan bir afiş ve kısa bir metinle bisuru@bisuru.org adresine başvurmalarını bekliyoruz."

11 Ocak 2013 Cuma

Rem Koolhaas | 2014 Venedik Mimarlık Bienali





Photo:Salih Küçüktuna , Punta della Dogana, Venice 2012 

Rem Koolhaas'ın beklendiği gibi 2014 Venedik Mimarlık Bienali'nin küratörü olduğu resmen açıklandı . Koolhaas kısa bir açıklama ile bu durumun mimarlığın temel unsurlarına yeniden bakmak ve mimarlık alanında keşfedilebilecek yenilikler için bir fırsat olduğunu vurguladı. geçtigimiz Venedik Mimarlık Bienali üzerine yapılan tartışmalara girmeyeceğim ancak bienalin derin etkiler bırakmadığı da bir gerçek olarak kayıt edilmiş oldu.
Peki Rem Koolhaas'ın iki cümlelik açiklamasindaki acaba ilgi çekici olabilecek fikirler ne olabilirdi ?
Son döneminde OMA'nin kırsal(countryside) üzerine yoğunlaştığını biliyoruz. Aslında 2012 yılında aldığı Charles Jencks ödülü konuşmasında bir detay olarak Time dergisinin mimarları hangi yıllarda kapak yaptığı ile ilgili bölüm ilgi çekiciydi. 40'lar 50'ler en popüler olduğu dönem olan 60' lar ve en son kapak Philip Johnson ile 1979 , yani aslında mimarlık günümüzde o kadar da popüler bir çağ yaşamıyor. Bu konu ile konuşmasının sonuç bölümündeki kırsal alanlar üzerine yoğunlaşan çalişmaları ve Bienal'in özet açiklamasi arasinda ilk bakışta görünmeyen bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Kırsalın potansiyelleri üzerine örneklemeler yaparak dünya üzerindeki karasal alanlardaki şehirlerin ayak izinin aslinda kırsal alana oranla %2 gibi küçük bir alanı kapladığından başlayarak bu alanlarin modernizasyonun son aşamalarını yaşadığını ve aslinda 'doğasının' yok olmakta olduğunu, burada yaşayan insanların metaforik anlamıyla yine yok olmakta olduğunu ancak bu alanlara yakından bakıldığında önemli ve yeni bir mimarlık fikri bulunabileceğini söylemekte.Üstelik bu alanlardaki mimarlığın da mimar ürünü olmadığı anonim(man-made karşılığı olarak) olduğu da bir tespit. Yani tersten okuduğumuz zaman; yeni bir mimarlık fikrine ihtiyaç olduğunu, şehirlere odaklanan bir perspektif üzerinden değil potansiyelleri olan bir kırsalda (countryside) dönüştürülebilecek bir fikir olabileceğinden ve hepsinden önemlisi bütün bu kayboluşlarla birlikte sonunda mimarlığın kaybolacağı endişesiyle "mimarlığın temel unsurlarının" taze bir bakışla yeniden düşünülmesi gerektiğinden  bahsetti diye düşünüyorum. Bu yeniden düşünme fikri bugün degil en azından geçtiğimiz on yıl içerisinden başlayarak satır aralarinda da olsa çok önemli mimarların, teorisyenlerin, akademisyenlerin ve mimarlıkla ilişkili disiplinlerdeki kişilerin zaman zaman dile getirdiği bir konu.  Bugün mimarlığı körü körüne severek ve ona büyük anlamlar yükleyerek veya geçmişe dönük derin köklerine bağlanarak korumacı ve tutucu bir bakış geliştirmektense  yeni bir mimarlık fikri geliştirerek o kökleri beslemek gerektiğini düşünüyorum. Eğer sezgilerimde yanılmıyorsam bir sonraki bienal bu konu üzerine yoğunlaşacak.Rem Koolhaas'ın güncel fikirlerini anlattiği birkaç video'yu paylaştım.